Hoşgeldin insan!

Bu blog yüksek topuklu kadınların topuklarından taviz vermeden her konuya ilgi duyabileceklerini ve özgürce yaşayabileceklerini göstermeye meyil etmektedir. En azından başlangıç olarak kendi eğlencem için ve sevdiğim/sevmediğim hakkında düşündüklerimi vs. aktarmaya yönelik açılmış bir blogdur. Yine de birilerini, bir şeyleri etkilerse ne mutlu...

19 Eylül 2013 Perşembe

Duyduk ki; İstanbul'a gelmişsiniz... Şöyle buyurun lütfen ~Bölüm 1~

   Duyduk ki; İstanbul'a gelmişsiniz. Burada okuyacakmışsınız, işe girmişsiniz vs.; İstanbullu olacakmışsınız. Sizin için belli başlı ipuçları, yönlendirmeler hazırladık. Şimdi, bunları madde madde irdeleyeceğiz. Siz bunlara iyice yerleştikten sonra muhtemelen "survival tips" diyeceksiniz ama; hemen demeyin. Önce bir yerleşin, alın kahvenizi elinize. Hoşgeldin canım. Başlayalım yavaş yavaş.

1. Memleketliler, Hemşeriler

   İlk önce bununla başlamak istedim çünkü; İstanbul'a yeni gelenlerin en sık yaptığı hata budur. İstanbullu olacaksan, geldiğin yeri etnik olarak taşıyacaksın. Gittiğin her yere götürmeyecek, yediğini içtiğini ayıracaksın. İstanbul'a ilk gelindiği zamanlarda insanlar hep memleketlileriyle takılırlar. Her

1 Mayıs 2013 Çarşamba

En son ne zaman?

   Hiç yazasım yoktu bu konularla ilgili ne zamandır... En son da ne zaman yazdım böyle bir şey hatırlamıyorum. Yeri geldiğinde konuştuğum oldu, evet, ama propagandalara girmedim yıllardır. Belki de git gide devlete ya da siyasete olan inancımın sarsılmasından değil de insanlara olan inancımın yitmesinden, daha az bahseder oldum bu konulardan. Kimileri apolitik dedi, kimileri kafası beş karış havada, kimilerine göre de ayaklarım yere basmıyor. Oysa ki; insanlar bu kadar nefret doluyken düşüncelerden bahsetmek mantıksız ve yersiz geliyor, çoğu zaman.

   Geleyim beni bugün bu yazıyı yazmaya zorlayana... Bugün bir sürü insan meydanlarda çığlıklar attı, yürüyüşler yaptı, bağırdı, çağırdı. Kimileri birşeyler anlatmaya çalıştı. Bazıları gerçekten ne dediğini, neyi

25 Mart 2013 Pazartesi

Mevsim Sonbahar

   Bu blogda daha önce bu tarz bir yazı yazıp yazmadığımdan emin değilim. Ama neticede bu blogun yüksek topuklar üzerindeki bir kadın ya da kadınlar dışında bir tarzı da yok. Yine yüksek topuklu ayakkabılarımla hayatı yaşadığımdan bu da uygun bana göre. E blog da benim olduğuna göre...

    Sizin hangi mevsimde olduğunuzu bilmiyorum ama ben hep Sonbahar'dayım. Hatta bugün 25 Mart ya da bir pazartesi günü de değil benim için. Bugün Eylül... Dün Kasım'daydık. Önceki gün yine Eylül'dü ama ondan önceki Ekim. Hep Sonbahar. Siz Yaz gelince denize girin, mayolarınızı giyin; ben yine Sonbahar'da olacağım. Sonbahar'da denize gireceğim. Siz Kışın paltolarınızı giyip kartopu oynayın; ben yine Sonbahar'da olacağım.

    Kıyafetlerime baktığınızda da hep Sonbahar'dayım ben. Benim için mevsimlerin renkleri yoktur mesela... O yüzden cart pembe de olur, size göre buhranlı kahve de... Ama ben hiç balıkçı yaka giymem. O kış! Bense Sonbahar'dayım hep.

   İnsanların Yaz aşkları olur; benim hiç yaz aşkım olmadı. Dedim ya ben hep Sonbahar'dayım. O yüzden mevsim değiştiğinde aşkım da aynı kalır. Hep Eylül, Ekim, Kasım hissederim. Sonbahar'ın ilk gününden son gününe kadar hava nasıl hem yazı hem kışı yaşarsa ben de onları yaşarım. Ama hep sonbahar tadında. Hep tadında... Sonbahar kadar kalıcıdır hayat benim için ve sonbahar kadar değişken.

   Bugün de dedim  ya... Eylül benim için...