Hoşgeldin insan!

Bu blog yüksek topuklu kadınların topuklarından taviz vermeden her konuya ilgi duyabileceklerini ve özgürce yaşayabileceklerini göstermeye meyil etmektedir. En azından başlangıç olarak kendi eğlencem için ve sevdiğim/sevmediğim hakkında düşündüklerimi vs. aktarmaya yönelik açılmış bir blogdur. Yine de birilerini, bir şeyleri etkilerse ne mutlu...

6 Eylül 2016 Salı

O Boşluğun Verdiği Gazı Bildin Mi?

Aşk acısı var bir kenarda, herkes farklı yaşar tabii ama genel tabirleriyle; yüreği sıkıştıran, boğazı düğümleten, içini kurutan vs. Kolay demiyorum; mutlaka zor. Hemen hemen herkes yaşamıştır. Ama daha zoru yalnızlığın içinizde yarattığı boşluğun verdiği acıdır. Sanki gaz varmışcasına itekler içeriden içeriden ama yoktur; bir şeyler eksiktir ama yerine koyamazsınız çünkü yoktur; oradan buradan birtakım şeyler bulursunuz -belki aşk arar yerleştirmeye çalışırsınız- doldurur belki diye ama oturmaz çünkü yoktur. Boşluk işte... Onu asla bulduramazsınız (evet, böyle bir kelime de aslında yok). İçiniz içinizi yer ve o boşluk daha da büyür içiniz içinizi yedikçe, o boşluğa daha çok yer açılır. Ama dolduramazsınız.

Geçenlerde bir film izledim; bir yerinde "Kolera Günlerinde Aşk" adlı romandan feyz alarak başka bir noktaya değindi ana karakter. Kısaca şöyle toparlayayım: küçük bir geminiz olduğunu düşünün -bir tekne belki- ki hiçbir liman sizi almıyor ve bir şekilde hep denizde kalmak zorundasınız yaşadığınız sürece. O gemiye kimi/kimleri alırdınız?
Gemiye ayak bastıktan sonra dönüş yok. Hayatınızın tüm günlerini istisnasız kiminle geçirmek isterdiniz? Adam diyor ki; işte o listeye koyduğunuz insanları ne olursa olsun yanınızda tutun.

*Yazardan ara not: Yazının en sonunda bir video bulacaksınız. Dilerseniz o linke tıklayıp geri kalanını daha keyifli bir şekilde okuyabilirsiniz.

Öyle bir dürüstlükle yazıyorum şu an bu yazıyı. Öyle bir liste düşünün ki her isim en az bir kere yazılmış en az bir kere üstü çizilmiş. Listeyi yapan o kadar kararsız kalmış, o kadar şüpheye düşmüş ki tek başına yelken açacak. "Annemi- babamı alırdım önce" diyor, birkaç insan daha ekliyor sonra sanki Nuh'un Gemisi'nde tek başınaymış gibi geliyor. Arkadaşlarını düşünüyor, ilişkilerini gözden geçiriyor; hangisi ne kadar gerçek acaba diye sorguluyor. Sonra tüm listeyi karalamaya başlıyor.

Aşk acısını yaşadım; en ağırlarından. Yalnızlığın yarattığı boşluk kadar acı değildi. O tamamlanamama böyle değildi. Aşkta bütünleşebileceğiniz size uyan parçayı ararsınız ama eksik parça sizin mekanizmanızdaysa o zaman makine doğru çalışmaz zaten.

Yanlış anlamayın, hiç mutsuz bir çocuk değildim; aksine çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Hep kalabalık bir aile ve çevresi içinde büyüdüm. Okulda, mahallede vs. hep bir sürü arkadaşım oldu. Hayatım boyunca hiç arkadaş sıkıntısı da çekmedim. Etrafım hep kalabalıktı. Kalabalığı çok sevdim.

Bir o kadar da yalnızlığı... Yalnızlık çok sevdiklerimdendi. Bir sahil kenarında ya da gözden uzak bir balkon köşesinde, kimsenin beni bulamayacağı bir ağaç gölgesinde tek başınalığı da çok sevdim ben. Kitaplarım, düşüncelerim, müziklerim oldu hep. Tek başıma oynadığım oyunları da çok sevdim. Zaman zaman tek başıma kalabilmek için yalanlar bile söyledim. Hiç sıkılmadım kendimden.

Kalabalıklar arasında yalnız olmayı da sevdim yer yer. Neredeyse hiç sıkılmadım. Kalabalığı izledim bazen, bazen kalabalığı unuttum kendi kendime eğlendim. Öyle sevdim ben kalabalığı da yalnızlığı da...

Ama işte bir nokta var ki; o kalabalığın içinde, tam orta noktada bir an durursunuz ve her şey hareket etmeye devam eder, o eksik şey her neyse yarattığı boşluğu öyle hissetmezsiniz o ana kadar. Yavaş yavaş doldurur içini gazla. Ufak ufak büyütür içinizdeki minik boşluğu. O an anlarsınız artık içinizde bir parçanın eksik olduğunu ve ne olduğunu bilemezsiniz, dolduramazsınız. 

Acaba küçükken büyüyünce ne olacaktım?

P.S. Bir seneden fazla zaman önce yazdığım bu yazıyı o dönemde "şimdi millet kırılmasın" diyerek paylaşmamıştım ancak; aslında ne önemi var ki? Geminize alacağınız insanlar her koşulda yanınızda durmayı ve elinizi tutmayı bilen insanlar olmalı. Ve insanlar sizi kırdığında bunun neden olduğunu da biliyor olmalı. O yüzden siz siz olun, başkaları için kendinizi öne atmayın. Çünkü yanınızda durmayı hak edenler ya sizinle beraber atlarlar ya da sizi de tutarlar.

Eğer hiçbiri değilse, şunu unutmayın. Gemiden herkes gidebilir, herkes terk edebilir, düşebilir, boğulabilir, kaybolabilir ama siz hep orada olacaksınız. O gemi sizsiniz.

Hiç yorum yok: