Hoşgeldin insan!

Bu blog yüksek topuklu kadınların topuklarından taviz vermeden her konuya ilgi duyabileceklerini ve özgürce yaşayabileceklerini göstermeye meyil etmektedir. En azından başlangıç olarak kendi eğlencem için ve sevdiğim/sevmediğim hakkında düşündüklerimi vs. aktarmaya yönelik açılmış bir blogdur. Yine de birilerini, bir şeyleri etkilerse ne mutlu...

19 Mart 2015 Perşembe

İlişkidekiler Vs. İlişkisizler Draması: Why we get apart?

   Uzun soluklu ilişkiler güzel falan tabii ama işte insan bir süre sonra flört/randevu vs. ve bunların getirileri olan kafa karışıklıkları, yürek burkulmaları, mide krampları gibi durumları unutuyor. Dolayısıyla da sakin olan hayatlarında güzel güzel sevgililerinin koynunda House of Cards izleme keyfini sürerken hali hazırda "date" durumlarındaki arkadaşlarının hayatlarına da bir nebze uzaklaşıyorlar. 

   Bir süre sonra date hayatındaki arkadaşlarının hayatlarına birkaç farklı yaklaşım gerçekleştiriyorlar. Bunlardan bazıları:

  • Ayy! Anlat, anlat. Sonra n'oldu? Öff, benim hayatımda da hiç heyecan yok ki.
  • Aman canım, ne güzel işte. İstediğinle istediğini yapabiliyorsun. Vallahi en güzeli bekarlık. Takıl kafana göre.
  • E ama canım siz de hep aynı şeyleri dert ediyorsunuz. Bir sorun erkekler mi yani hayatınızda?
   Yok bebişim, tek dert bu değil de en zor çözülenleri veya şöyle diyeyim çözülmesi mümkün olmasına rağmen en zor çözülebilenleri bunlar olduğundan tartışması da uzun sürüyor. Ayrıca ilişki içindeki insanların da hayatlarında aksiyonlar olabiliyor; kıskanabiliyorsunuz mesela veya ona küçük sürprizler yapabiliyorsunuz. Sonra ilişkisi olmayan insanlar da her gün başka biriyle tanışıp gününü gün etmiyor, belki hatırlarsınız. Bebeğim, çok özlediysen o bekar hayatı; buyur gel aramıza. Sonuçta işler öyle yürümüyor. 

   Bu konudaki favorilerimden biri bundan yaklaşık 2 sene önce ev arkadaşımın benim ilişkiye hazır olduğum ve hayatımda bir ilişki istediğimi asla kabullenemeyip görüşmekte olduğum kişinin yanında "mesela Gözde de ilişki istemiyor yani, takılıyor öyle" demiş olmasıdır. Milyon kere düzeltmeme rağmen kız asla inanmadı. Sanırım artık kabullendi ama o pot da kırıldı neticede. Olanla ölene çare olamadığından o bölümü geçiyorum. 

   Sanırım ilişkisi olan insanlarla ilişkisi olmayan insanların arkadaşlıklarına minik devre araları girmesinin sebebi de bu oluyor. İlişkisi olmayanlar sürekli aynı konuyu evire çevire sorunsallaştırırken ilişkisi olanlar önceden yaşadıkları gerginlikleri unutup daha keskin çözümler veya daha rahat bakış açıları sunabiliyor. Ya da ilişkisi olanlar, ilişkisi olan arkadaşlarıyla "double-date"ler, çift aktiveteleri yaparken diğerleri ilişkisizler olarak farklı toplanmalar yaparken buluyorlar kendilerini. Doğal seleksiyon gibi bir yerde. Birbirlerinin sorunlar diğerinin gözünde biraz küçülebiliyor. İlişkisi olanlar "biz geliriz" derken diğerlerinin "biz"den kastı en fazla geri kalan arkadaşlar olabiliyor.

   Bu "biz"ler de ayrı bir konu mesela. İlişkisi olanların "biz"i bir noktadan sonra sadece ikisi olabiliyor ve istemsiz bir soyutlaşma gerçekleşebiliyor. Dikkat edin, kalabalık toplantılardan ilk ayrılanlar çoğunlukla çiftler olur. Diğerleri genelde ya sonuna kadar kalır ya da hep birlikte ayrılır. 

   "Ay, biz sıkılıyoruz canım artık öyle yerlerden" denir. Demezler mi sana "öyle mi canım? Daha geçen gün sen değil miydin 'vallahi çok sıkıldım hep beraberiz, sizlerle hiçbir şey yapamıyorum' diyen?" diye. Derler. Çift halinde hareket etmeler daha ön plana alınıyor çünkü. 

   Anlıyorum, anlamıyor değilim. İlişkisi olmayan insanlar çünkü biraz daha özgür kararlar alabiliyorlar. Fazla komüne bağlanmadıysa herkes kafasına göre karar verebiliyor. "Şuraya gidelim, buraya gidelim"i tamamen kendi durumuna göre düşünerek yönlendirebiliyor. İki saat geç dönse bu tamamen kendini etkileyebiliyor. Ya da "şurada da bir arkadaş varmış, onun yanına da uğrayayım" derken uyum sağlaması gereken pek fazla insan olmuyor. Zaten gidip uğrayıp dönse de diğer arkadaşları ne kadar sıkıntı çıkarabilir? 

   Ama gelin görün ki; bu kendini birine adapte etmeler ilişkisiz insanların hayatında pek yer etmiyor. Yer etmesini istemediklerinden değil, yer edecek biri sabitlenemediğinden. Yer ettirmeye çalışsan "daha DTR* bile yapmadık", "iyi de biz neyiz", "yani benimle benim onunla ilgilendiğim kadar ilgileniyor mu?" sorunsalları öne çıkıyor.

*DTR (link verdim tam açıklama için ama ben diyeyim "adını koyma")

    Bir de küçük ayarlamalar var ilişkisi olan arkadaşların yapsalar dert yapmasalar dert olan. Burada mantık şu sanırım; doğal seleksiyonda ırklarına daha fazla insan çekmek suretiyle; hem senin yalnız olmanı istemiyorlar hem de double-date yapmak istiyorlar daha sık görüşebilmek için. Yapmasalar, "yahu ne güzel ilişkileri var tamam da hiç mi bir insan yok bunların etrafında bana uygun ve yalnız? Niye seni biriyle tanıştıralım demiyorlar?" diye söylenilir. Yapsalar ayrı dert. Çünkü genelde o ayarlanmaya çalışılan insan ya dünyanın en çirkin insan evladıdır ya deli ya da gerçekten "available" değildir. Başıma geldi, oradan biliyorum. Diyorsun ki "bula bula bunu mu layık gördün yani en yakın arkadaşım dediğin insana? Hayır, oldu da hiç tipine bakmadım ama anlaştım, sevgili oldum; ben bundan çocuk yapıp genlerimi birleştirmem ki. Doğmamış çocuğuma bunu yapmam yani." Yapmazsın arkadaşım, en son aynaya baktığımda o kadar kötü değildim; tamam biraz kilom olabilir de genlerim iyi yani. Kilo dediğin verilir de doğanın kanunu bu en iyi geni seçmeye çalışma. Diğer olasılıkta da önce sana adamın ne kadar manyak olduğunu veya eski sevgilisini nasıl unutamadığını vs. anlatır sonra gelir "yapalım aranızı?". Niye? Ben yara bandı mıyım? Ya da madem adam manyak niye benim başımı yakıyoruz? Ha illa böyle olacak diye bir kaide de yok. Bu modern görücü usulünün de güzel ilişkiler doğurduğu görülmüştür. Tek ricamız daha mantıklı ayarlamalar yapılması sadece.

   Mesela ilişkiniz varsa o ilk mesajı kimin attığı çok önemli olmuyor. Günün herhangi bir saati "çok sıkıldım" ya da "özledim" diye arayabilirken durumunuzun ne olduğunu bilmediğiniz insanı öylece arayamıyorsunuz. Tamam, ararsınız da o iş öyle yürümüyor. Bir gerginlik oluyor. Mesaj atsan vay, atmasan yine vay. Ki buna yer yer "why?" bile diyebiliriz. "Hafta sonu gideceğimiz konsere çağırayım mı" sorusunu bile 50 kez o Whatsapp grubunda gündeme getirirsin ta ki içine gerçekten sinen bir cevap bulana kadar. İlişkideysen "gidelim mi?" ya da "gelmek ister misin?" dersin. Gelir gelmez ona kalmıştır. Gitmek istemezse de yine görüşeceksinizdir neticede. 

   İlişkideyken seninle olmak istediği için seninledir zaten, onun ne durumda olduğunu bilmezken tam seninle değildir ya da onun kim olduğunu bile bilemediğin kadar yalnızsan zaten daha da kafa karışıklıkları.

   İlişki durumundaki canımız arkadaşlarımız, o market günlerini unuttunuz tabii. O market hayatı gül bahçeleri değildi. Ama; neden uzaklaştığımızı bilelim, bilmeyenleri uyaralım. Kalpler minnoş kalsın.

Hiç yorum yok: