Hoşgeldin insan!

Bu blog yüksek topuklu kadınların topuklarından taviz vermeden her konuya ilgi duyabileceklerini ve özgürce yaşayabileceklerini göstermeye meyil etmektedir. En azından başlangıç olarak kendi eğlencem için ve sevdiğim/sevmediğim hakkında düşündüklerimi vs. aktarmaya yönelik açılmış bir blogdur. Yine de birilerini, bir şeyleri etkilerse ne mutlu...

16 Mart 2015 Pazartesi

Y Jenerasyonu Özellikle Orta Kısım için "30'lar Yeni 20'ler Mi?" Sorunsalı

   İnanmazsınız; yine bir Cuma akşamı evde oturmuş şarap içip muhabbet ediyoruz ki konu aslında ne kadar genç gösterdiğimizden, tanıştığımız insanların genellikle bizimle ne kadar iyi zaman geçirdiklerinden, ilişkiler, iş gibi yerlerden gelecek kaygısına geldi. Tabii ki de inandınız çünkü; benzer konular muhtemelen sizin evdeki x günü toplanmasında da konuşuldu. Sonucunda 30'ların yeni 20'ler olmasına bağladık. Sonra Burcum dedi ki "yazsana ya bununla ilgili". O sırada gereksiz göründü ve ona da dediğim gibi "e canım, bir sürü yazı yazıldı zaten bununla ilgili". Sonra aklıma geldi "ne yazılmıştı bununla ilgili?". Oturdum, sevgili Google'da yapılabilecek bütün aramaları yaptım. Kimileri daha önce okudum ve/veya izlediğim şeylerdi, kimilerine daha önce denk gelmemiştim bile. 

   Daha önce denk geldiklerimden ve hatta doğruyu söylemek gerekirse "hayatım nereye gidiyor?" diye oturduğum yerde alarmları kırmızıya getiren Meg Jay'in TED konuşmasıydı. Kadın tabir-i caizse "30'lar yeni 20'ler değil" diye bas bas bağırıyordu. Bir daha izledim.

   Bunun dışında o konuşmaya istisnaden yazılmış makaleler vs. buldum. Onları da okudum. Çünkü şöyle düşündüm: 30'lar yeni 20'ler değilse, biz bu fikre nereden kapıldık? 

   Sonucunda vardığım nokta şu ki; evet 30'lar bizler için yeni 20'ler ama 20'lere
nasıl baktığınıza göre değişiyor bu. Bizden önceki kuşak için eli para tutma, ayaklarının üzerinde durma, evlenip çoluk çocuk sahibi olma 20'lerle başlayan bir şeydi çoğunlukla. Bir kere; eğitim seviyesi bu kadar yüksek değildi. Çoğunlukla insanlar liseden sonra nişanlanmaya, iş, ev bark sahibi başlıyorlardı. 

   Evet, sizin de çevrenizde yaşıtlarınız arasında bunu yapanlar vardır mutlaka ama şahsi ve çevremdeki çoğu insanın fikri bunun ne kadar saçma olduğuydu. Kişisel almayın tabii...

   Bizim nesil içinse 20'ler üniversite yüzü gördüğümüz, özgürlüğün o kekremsi tadını aldığımız, yer yer ağzımızda mağuşuk bir tat bırakan, çoğunlukla ilk tamamen kendi seçimimiz olan ilişkiler yaşamaya başladığımız, muhtemelen hayatımıza devam edeceğimiz arkadaşları edinmeye başladığımız dönemdir. Bu dönemlerden geçen insana geçmişte ergen diyebilirlerdi ama şimdi pek de öyle denemez. Çünkü; bu dönem aslında bir çeşit yetişkinliğin ön izlemesi gibi bir şey; hafiften bir taslak. Hayatta ne istediğimizin yavaş yavaş şekillendiği dönem. İşin birazcık kötü yanıysa; biz tam ne istediğimize/ne yapmak istediğimize karar verme aşamasındayken çoktan üniversitede bir bölüm seçmiş ilerlemekte oluyoruz. Tam da bu noktada staj/yarı-zamanlı işler kovalamalar başlıyor. 

   Bir anda gelen bütün bu sorumluluklar; gidip ailenizin evindeki su faturasını yatırmaya ya da bir koşu bakkaldan siparişleri alıp herkes masaya oturmadan getirmeye, okul ödevini vaktinde bitirip sınavlara yeterince çalışmaya benzemiyor. Çünkü o sorumluluklar size başkalarının verdiği sorumluluklar oluyor. Ama şu bahsettiğim dönemdeki sorumluluklar sizin kendi kendinize yüklediğiniz sorumluluklar oluyor. 

"Okulu bitirmem lazım"
"İşle ilgili bir şeyler öğrenmem lazım"
"Okulda öğrendiklerim şu işte bana pek fayda sağlamayacak, gideyim de bari bir staj bulayım. Hem öğrenirim, hem CV'mde durur."

   Bunlar gibiler, akademik ve işle ilgili kendinize yüklediğiniz sorumluluklar. Bir de işin ilişkiler bölümü var. Oldum olası, o liseden, ortaokuldan kalma ilişkilere çok güvenmem. Hani daha kendini bile tanımadan çıkmaya başladığın kız/çocuk var ya canım, ondan bahsediyorum. Belki; yan yana büyümeye devam ettiniz. Aynı okulu kazandınız, aynı şehire taşındınız ama büyümeye devam ederken birbirinizi istediğiniz gibi mi büyüttünüz? Ya da kendi istediğiniz gibi mi büyüdünüz? Neden bilmem ama sanki o çiftler evlenseler de birbirlerinden bıkacaklarmış gibi gelir bana ya da sönmüş bir ateşin etrafında "hala ısıtıyor" diye inat eden insanlar gibi görünürler gözüme.

   O yüzden kendini tanımaya başladıktan, hatta tanıdıktan sonra yaşanan ilişkiler daha gerçekçidir. Çünkü ya sana benzeyen ya da seni tamamlayan insanlar sokmaya çalışırsın hayatına. Güzellik, yakışıklılık da önemlidir mutlaka ama bunlarla ancak mağazadan çok beğenerek aldığın o pantolondan alacağın kadar randıman alacağını bilirsin. Seni bir yere kadar götürür ama 20 sene de dayanmaz. Dolayısıyla o çoluk çocuğunun ebeveynliğini paylaşabileceğin, beraber hayatın sana ve ona getirdiği sorumlulukları paylaşabileceğin insanı ancak insan kendini bildikten sonra bulabilir. Gel, sen o lise aşkınla arkadaş ol; hiç birbirinizi yormayın.

P.S. Eğer o büyüdüğün çevreyi hiç bırakmadıysan, hep o çemberin içinde büyüdüysen sen çok ciddiye alma bu yazıyı canısı. Muhtemelen 7'inde neysen 70'inde de o olacaksın. Dışladığımı düşünme, baya şanslısın. Muhtemelen ebeveynlerininkiyle çok benzer bir serpilme göstereceksin. Seninle de gurur duyuyor olacağız, bebişim. 

   Sen 20'lerindeki o tatlış insan, fark ettiysen daha hiç ev bark sahibi olmalara gelemedim bile. Nasıl geleyim? Aileden varlığın yoksa o iş biraz yaş çünkü kaba tabirle. Önce o okulu bitirmen lazım, işe girmen lazım, işinde günlük faaliyetlerini ve yaşamını idame ettirebileceğin paraları kazanıp, üzerine sosyalleşip bir de kenara para ayırman lazım. Sen o paraları ayır kenara. Bu arada dünyanın da pek bir yerini gezmemen lazım. Daha önceki yazılardan birinde bahsetmiştim; fırsat siteleri var bak. Oralarda gezin, cebine uygun bir şey bulursan ona gidersin, gelirsin bir. Sonra yine parayı biriktirmeye devam et.

   Bütün bunları yaparken o sosyal çevrenden belki birini de bulursun. Tabii, o da ilk denemede olmaz muhtemelen ama diyelim en şanslı kulu sensin ve o piyango da sana vurdu. O zaman sana Deniz Seki'den İyisin tabii'yi armağan ediyoruz, güle güle kullan. Bu noktadan sonra sana toplum gözünde verilen tek görev evlenip çoluk çocuğa karışmak ve bu sırada da kariyerinde yükselmeye çalışmak. Çünkü malum daha onların da bez masrafından tut da okul masrafları başlayacak. Öyle deme, zaman göz açıp kapayana kadar geçiyor.

   Pardon da arkadaşım? Biz bütün bunları 30'umuza kadar nasıl yapalım? Tabii ki 30'lar yeni 20'ler. Ancak hem kendimizi ve dünyayı tanıyıp yine kaba tabirle "k.çımızı toplamaya başlayacak" zamanımız var. 30'larımızda ancak bağımsızlığa doğru yelken atıyoruz; ancak o vakte kadar geleceğimize minik minik şekiller verilmiş oluyor. Ancak o noktadan sonra verdiğimiz kararlar daha sağlam temelleri olmuş oluyor. 

   Ve o kararları da hiç kusura bakma ama 20'lerimizde devirdiğimiz çamlardan aldığımız tecrübelere dayanarak temellendiriyoruz. Sen sen ol, bana 25'imden önce çok da sırtını dayama. O saatten önce sana ancak sinyal verebilirim, o uçağı bir yere sağlam indirirsem muhtemelen de tesadüftür. Sen bırak beni ben biraz daha "practice" yapayım. Ha 25'imden itibaren hala biraz umut ışığı görüyor musun bende? Hala bunalıma girmemiş, çabalıyor ve hayata yeterli miktarda umutla mı bakıyorum? O zaman beni pamuklara sarmala sar çünkü: ya cidden bildiğim bir şey var, aşağı yukarı nereye gittiğimi biliyorumdur ya da deliyim belli ki.

Hiç yorum yok: