Hoşgeldin insan!

Bu blog yüksek topuklu kadınların topuklarından taviz vermeden her konuya ilgi duyabileceklerini ve özgürce yaşayabileceklerini göstermeye meyil etmektedir. En azından başlangıç olarak kendi eğlencem için ve sevdiğim/sevmediğim hakkında düşündüklerimi vs. aktarmaya yönelik açılmış bir blogdur. Yine de birilerini, bir şeyleri etkilerse ne mutlu...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Büyürken Muhteşem Bir Ekibe Sahip Olmak

   Dokuz ay karnında taşımak ya da dünyaya getirmek elbette önemli, bir varlığa hayat vermek... Ancak; bence daha da önemlisi o canlıyı hayata en güzel şekilde hazırlamak. Ona doğduğu andan itibaren gerekli ilgiyi ve sevgiyi gösterip doğruyu ve yanlışı ve daha hayata dair önemli şeyleri öğretmek. Ebeveynlik böyle bir şey. Anne ve baba olmak... Bu yazıyı yazıyorum çünkü bana göre dünya üzerindeki en şanslı insanlardan biriyim. Her koşulda ve karşılıksız olarak peşimde beni şımartmadan seferber olan, muhteşem insanlardan oluşan bir ekibim oldu. Herhangi birini denklemden çıkardığımda bugün beni ben yapan bileşenlerden bir kısmını da çıkarmış oluyorum ve bugünkü kişiliğime, "BEN"e ulaşamıyorum. 

   Öyle en asi ergenliği yaşamadım ben mesela. Çevremdeki insanların çoğundan daha az kapı çarptım, daha az bağırdım, daha az kriz geçirdim. Şimdi düşündüğümde, "bu muhtemelen benim hormonal olarak hafif bir ergenlik geçirmemden dolayı değildi, sanırım" diyorum. Çünkü; benim ekibim çok güçlüydü. Her biri bana ayrı bir şeyi öğretti. Mesela annemden güçlü bir
kadın nasıl olunur'u öğrendim. Büyük teyzemden iyi niyetli olmayı ve düşenin yanında durduğumda bunun doğru ve iyi bir şey olduğunu, küçük teyzemden yeri geldiğinde kendini önde tutmayı, hastalıklarla savaşırken de güçlü durulabileceğini ve mutlu olunabileceğini öğrendim. Babamdan sağduyuyu, canlıları sevmeyi ve saygı göstermeyi ve sadece kendimin değil, haklı olan herkesin hakkını savunmayı öğrendim, sabrı... Büyük eniştem bana filmleri, cömertliği ve muhtemelen teknoloji 101'i öğretti. Küçük eniştemse bana kitapları sevdirdi, hayal gücünün önemini, insanları dinlemeyi, onlara ve kendime yardımcı olmanın bilimsel yollarını gösterdi; belki bilerek, belki bilmeden ve sarkastik olmayı. Anneannem bana insanın ailesi için hayatının ne kadarını verebileceğini gösterdi, 6 tane hiperaktif çocukla çıldırmadan nasıl baş edilebileceğini; sabrı gösterdi. En çok karşılıksız sevgiyi onda gördüm.

   Bakmayın böyle yazdığıma, her fırsatta söylerim, aile bağının kandan geldiğine inanmam diye. Aileyi aile yapan, bileşenleri arasındaki denklemlerdir. O denklemleri, karşılıksız sevgiyi oluşturabilecek şekilde nasıl organik bağlarla bağladığıdır. Bu kadın, ailesindeki her bir bireyi kan bağı var olsun, olmasın; karşılıksız sevip, karşılıksız hizmet etti ve hala ediyor. Umarım ki; daha çok uzun seneler de öyle olur. En azından umarım ki; daha uzun seneler o bize hizmet ettiğini düşünürken biz ona hizmet ederiz ve o da üzülmez, kızmaz böylece neden 3 mahallelik yemek yapmasına izin vermedik diye.

   Ben ailenin ilk göz ağrısıyım. Aynı zamanda da ilk denek, tabii. Her biri bez nasıl bağlanır, yeni nesilde çocuk nasıl yetiştirilir, ona hayat nasıl öğretilir benimle öğrendiler, ben onlardan öğrenirken. En zorlu antrenmanlarımız ben karşı cinsin, karşı cins olduğunu fark etmeye başladığımda yaşadık, muhtemelen. Tabii ki; dünya üzerinde bana uygun olabilecek kimse yoktu gözlerinde. Ben sadece annemin ve babamın değil, hepsinin çocuğuydum. Hala, öyleyim. Yaptığım her tercih onlara göre yanlıştı tabii ki; her erkek arkadaşım için ayrı bir "intervention" toplantısı yapılırdı. Seneler geçtikçe bu "intervention"lar da azaldı. Sanırım, ben daha mantıklı seçimler yapmaya, onlar da seçimlerime daha çok saygı duymaya başladılar. Ben daha çok birey oldum, onlar daha çok arkadaş. Seneler geçtikçe, yaşlarımız da birbirine daha çok yaklaşmaya başladı. Artık, uzun sohbetlerine katılabilir oldum. 

   Ben yüksek topuklarda koşabilmeyi annemden öğrendim çünkü; işi gereği her zaman etrafta olamayan babanın eksikliğini hissettirmeden ve tam tersi o babanın inanılmaz büyük olan sevgisini hissettirerek hem anne hem de çok güçlü bir kadın olunabileceğini gördüm, teyzelerimdense spor ayakkabının da kadına yakıştığını. Babamdan dans etmeyi öğrendim, teyzelerimden bunu nasıl organize edebileceğimi... Babamdan iyi bir müzik zevkini edindim, büyük eniştemden film müziklerinin önemi, küçük eniştemden kitaplarla, senaryoların farkını, felsefeyi, filozofluk yapmayı...

   Babamdan, mesafenin sevgiyi ve ilgiyi azaltmadığını, özlemenin bir şeyleri köreltmediğini, sevginin her şekilde gösterilebileceğini öğrendim. Bu sayede, uzun süre biriyle görüşememenin onun hayatınızın dışında olmadığını öğrendim. Eniştelerimden kan bağının aileyi oluşturmadığını öğrendim çünkü; onlar her türlü krizde bana destek olmak için hep oradaydılar.  Bu insanların her biri bana ayrı bir şey kattı. Bana eleştirinin mutlaka yıkıcı olmadığını, her yönüyle eleştirel bakılıp, en iyinin nasıl elde edilebileceğini görebilmeyi öğrettiler. Bütün bu insanlardan, küçüğüm veya büyüğüm olmasını önemsemeden haksız olduğumda, bunu kabul edebilmeyi ve özür dilemekten çekinmemeyi öğrendim. Ve daha bir çok şeyi...

   Ben bu gece, bu yazıyı, bana bütün bunları katan bu insanlara ve daha onlar gibi çevrelerinde ve çevremde bulunup bana her fırsatta katkı yapmaktan çekinmeyen ve bunun için fütursuzca çabalayan kan bağlı ve bağsız her bir teyzeme, enişteme, amcama, dayıma, halama teşekkür etmek için yazıyorum. Bireyin hayatındaki insanların, onların karakterini, yeteneklerini, entellektüel bilincini ne kadar etkileyebildiğini ve belki okuyan insanların da bunu çevrelerine daha faydalı olabileceklerini göstermek adına yazıyorum. Mutlaka şu an atladığım şeyler de vardır.

    Beni ben yapan, annelerim ve babalarıma teşekkür ederim. Bugün bu yazıyı siz yazdınız çünkü; beni ben yapan hemen hemen her şeyi bana siz kattınız. Hem anneler, hem babalar gününüz kutlu olsun. Sizi seviyorum. 

Hiç yorum yok: